Hayatın anlamı ve kendin olmak Hayatın anlamı dendiğinde aslında bizim hayatı nasıl algıladığımız ve onu nasıl yorumladığımız kastedilmektedir. Anlam üç aşamada var olur; önce dış dünyadan bilgiler elde edilir, sonra bu bilgiler bir zihin süreci altında işlenir ve bir anlam yaratılır en sonunda bu yaratılan anlam daha sonra elde edilen bilgileri yorumlayarak kendisini geliştir ve dönüştürür daha sonra bu döngü böyle devam eder. İlk aşamada yaratılan anlam erken çocukluk yani bebeklik anlarımızda var olmaya başlar. ikinci aşama aslında o çocukların bilgi edinim sürecidir. Yürümek, konuşmak, okumak ve yazmak, çevresini keşfetmek gibi şeyler hayatta kalmak için yaratılan içgüdüsel anlamlardandır. Kişiler olgunlaştıkça çocukluklarında somut algıladıkları dünya ile etkileşime girerek yarattıkları somut anlamları kaybolmaya ve soyut anlamlar bu somut anlamların yerini almaya başlar. Çocukluğunu geride bırakmış kişiler fark etmeseler bile olayların birbirine olan bağlarını bilirler. Örneğin ekmek bakkalda satılır, bakkaldan ekmek almak için paraya ihtiyaç vardır bakkalın yeri şu sokaktır ve bakkaldan ekmek alırken konuşmak zorundasındır. Varlıkların somut anlamı doğada saf halde bulunur, bir şey ne ise odur. Bir varlık sadece kendi özünün sınırları dahilinde kendisine sahiptir daha fazlasına veya daha azına değil. Bir varlık öz halinde iyi veya kötü değildir. İyi veya kötü, yani varlıkların soyut anlamı insan ile ortaya çıkmaya başlar. İnsan bu varlıkların biyolojik durumda olan hali başka bir varlıktır. Özünde her varlık gibi iyi veya kötü değildir. İnsanların aklı, hisleri, zekası, güdüleri ve duyuları vardır. Bunları kullanarak evrimin iki kuralını yerine getirmeye çalışırlar: Üremek ve hayatta kalmak. Hayatta kalamayan veya nüfusunu devam ettiremeyen canlı türleri yok olmaya makumdur. Bu iki işlevi yerine getirmek için var olan diğer şeylerle etkileşime giren biyolojik varlığımız gelişmiştir. Bunun sonucunda varlıkların dışsal anlamlarını kontrol edebilmek için kendi içsel anlamını yaratmıştır.